Başarılarını büyük sanayi tesisleriyle taçlandıran bir işadamıyla yapılan bir söyleşiyi hatırlıyorum.
Nelerden hoşlandığını soran gazeteciye “makine sesinin kendisine ninni gibi geldiğini” söylemiş bu meşhur girişimci ve ben bu cümlenin altını kırmızı kalemle çizmişim.
***
Adamcağız pekâlâ sarı sarı altın, yeşil yeşil dolar, tomar tomar lira sesinden de söz edebilirdi, hovarda meslektaşları gibi.
Ama o ‘makine sesinin´ büyülü sihrine kapılmış bir kere.
***
Başarı demiş, üretim demiş, istihdam demiş.
İyi de etmiş, bu sayede şirketlerini ve şehrini zirveye taşımış, maddi ve manevi bakımdan mutmain olmuş.
***
Bu nedenle…
Bu anahtar cümleyi bir kere daha yüksek dikkatinize sunmak istiyorum.
Bizim yatırımcılarımızın da kulağı makine sesine aşina, hatta âşık olmalı diye düşünüyorum.
***
Bu öyle:
Nazım Hikmet´in:
“trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak!
makinalaşmak istiyorum!”
Şiirindeki gibi bir makineleşmek özlemi değil.
Daha derin bir hikmete işaret eden bir büyük amaç, dönüştürücü bir yeni paradigma.
***
Cümlenin işaret ettiği bakış açısı örnek alınmayı hak etmiyor mu sizce de?
Şu makine sesi yok mu, şu makine sesi…
Şu fabrika dumanı yok mu, şu fabrika dumanı…
Eksikliğinin telafisi yok, ihmalinin kazası yok, inanın.
***
Yazıp çize çize bıktırdık ya sizi…
Erzurum, ülkenin ve hatta Ortadoğu´nun, Avrasya´nın hayvancılık ve gıda merkezi olmalı dedik.
Şehrin, yüksek teknolojiyle desteklenen gıda sanayisi mutlaka geliştirilmeli dedik…
‘Hayvancılık ihtisas organize sanayi bölgesi´ mutlaka kurulmalı dedik…
İşte maksat bu idi…
Kulağımıza makine sesleri gelsin, bir…
İki, gözlerimizi ‘beyin gücü sektörlerinin´ ışıkları kamaştırsın istedik.
***
Sadece biz mi dedik, biz mi istedik…
Hayır!
Yakından takip ediyorum, kıymetli milletvekillerimiz büyük bir çaba içindeler.
Komisyonlarda, genel kurulda her fırsatta şehrin meselelerini vukufiyetle dile getiriyorlar.
Özgün öneriler sunuyorlar.
İsabetli kalkınma reçeteleri yazıyorlar.
Büyükşehir Belediyemiz, Sivil Toplum Kuruluşlarımız, Medyamız da öyle, Allah için.
***
Bu çabaların hükümet nezdinde sahiplenilmesi ve icraata dönüştürülmesi için bizlerin de omuz vermemiz gerekiyor.
Hep altını çiziyorum ya,
Yerel kalkınma, yerel çabalarla kotarılacak bir mesele değildir.
Dışsal kaynak gerektirir çünkü…
Şehrin parası pulu, kaynağı, nefesi yetmez çünkü.
Hükümetin meseleyi el atıp çıkardığı son teşvik paketi bu yolda büyük bir fırsat, aman ha ıskalamayalım.
Yeterli toplumsal talebi oluşturup, kalkınma reçetelerimizi güçlü lobilerle siyasetin üst katlarına taşımamız lazım ki, sonuç alabilelim.
Bu yönde yürütülen çalışmalar özellikle son dönemlerde yoğunlaştı, belli bir düzeye ulaştı.
Bu soylu, içten çabalar elbette meyvelerini veriyor, daha da verecek inşallah.
“Küçük küçük büyük adımlar” atılıyor.
Meseleler “üst katlara” daha bir aşkla, şevkle taşınıyor.
***
Tam ve nihai başarı için ortak gönül, ortak akıl ve ortak eylem zemininin genişlemesi lazım.
Şehrin yaratıcı girişimci sınıfının ‘bu şehirden kazandığımız parayı bu şehre harcamalıyız.´ Anlayışını düstur edinmesi lazım.
Göç eden hemşehri sermayenin nazlanmaması lazım, derlenip toplanıp öncelikli alanlara aktarılması lazım.
Çalışkan, üretken sanayicilerin gönülleriyle beraber keselerinin yönünü de bu şehre çevirmesi lazım.
Hizmet ve turizm sektörünü ihmal etmeden, yüksek teknolojik tabanlı küçük sanayiye yönelmemiz lazım.
Velhasılıkelam:
Kalkınma paradigmamıza bu kıstaslara göre yeni bir ayar vermemiz lazım.
FACEBOOK YORUMLAR